bakraz (Ziyaretçi)
| | ERDAL İNCE….. 2005 İZMİR
MUSUL VE KERKÜK’ÜN TARİHÇESİ:
Irak 434 bin kilometre karelik bir ülkedir. Türkiye’nin topraklarının yarısından biraz daha geniş bir büyüklüğe sahiptir. Bugünkü Irak toprakları Osmanlı döneminde üç vilayete ayrılıyordu: Güneyde Basra Vilayeti, ortada Bağdat vilayeti ve Kuzeyde Musul vilayeti yer alıyordu.Musul vilayeti, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde 91 bin kilometrelik bir toprağa ve yaklaşık 350 bin nüfusa sahipti. Irak aslında tarih boyunca hem zengin uygarlıklara hem de bu uygarlıkları birbiri ardına yerle bir eden kanlı savaşlara sahne olmuştur. Irak Türkleri, esas itibariyle Musul vilayetinde yaşıyordu. Bu eyalet üç sancaktan oluşuyordu.:Güneyde Kerkük, Ortada Musul ve Kuzeydoğuda Süleymaniye sancağı bulunuyordu.
Osmanlılar Bağdat’ı 16 yüzyılın başında İran’dan almışlardır. Musul, Yavuz Sultan Selim’in 1514’deki Çaldıran seferinden sonra Osmanlı yönetimine girdi. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534-1535 tarihlerindeki Bağdat seferinden sonra buradaki Osmanlı-Türk egemenliği perçinlenmiştir.
Osmanlı Devletinin Musul vilayeti ve burada yaşayan Türkler,Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz işgaline uğradı.Musul bölgesinde zengin petrol kaynakları bulunduğunu ve petrolün büyük ekonomik ve stratejik önem taşıdığını çok iyi bilen İngilizler, Birinci Dünya Savaşı çıkar çıkmaz Musul’ elde etme çalışmalarına başlamışlardır.
1916 yılında Arap kabilelerini Osmanlı Devletine karşı ayaklandıran İngilizler,Irakta yeniden ilerleyişe geçerek Şubat 1917’de Kut’u tekrardan ele geçirdiler ve mart 1917 ‘de de Irak’ın merkezi Bağdat’a girdiler.
Birinci Dünya Savaşı sona ererken, İngilizler Irak’ın büyük bir bölümünü ele geçirmiş bulunuyorlardı;Fakat Musul vilayeti Osmanlı kuvvetlerini elindeydi.İngilizler ;Musul’da Ermenilerin güvenlikte olmadıklarını ileri sürerek,Osmanlı kuvvetlerini buradan çekilmesini istediler. Musul’da bulunan Ali İhsan Paşa, İngilizlerin bu iddialarına karşı sonunda, 8 Kasımda şehri boşaltmaya başladı.Mondros Mütarekesinin imzalanmasından tam 16 gün sonra 15 Kasım 1918 günü Musul şehri İngiliz birliklerinin denetimine girdi.
Osmanlı Devleti, son yüzyılında, adım adım parçalanıp dağılırken ve Anadolu’ya doğru çekilirken, çok sayıda soydaşımızı da geride bırakmak zorunda kalıyordu.Bugün hala milyonlarca soydaşımız, Türkiye milli sınırları dışında, Kırım’da, Balkanlar’da, Adalar’da, Ortadoğu’da ve Kafkaslar’ da yaşamaktadır.
MİSAKI MİLLİ’DE MUSUL:
Türkiye,Musul’da İngiliz İşgalini tanımadı.Çünkü bu işgal silahlar bırakıldıktan sonra gerçekleştirilmişti. Dolayısı ile geçersizdi.Türkiye Musul vilayetinden vazgeçmek niyetinde değildi. Bu niyet Misakı Milli’de de özlü biçimde ifadesini buldu. Bu konu esasları Mustafa Kemal Paşa ve yakın arkadaşları tarafından Anadolu’da hazırlanan ve 28 Ocak 1920 günü İstanbul’da son Osmanlı millet meclisi tarafında da ilan ve kabul edilen Misakı Milli (Milli Ant)’ın birinci maddesi olarak yer aldı;
“Madde 1. Osmanlı Devleti’nin, özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu, 30 Ekim 1918 günkü silah bırakışımı(Mondros Mütarekesi) yapıldığı sırada, düşman ordularının işgalialtında altında kalan kesimlerini geleceğinin, halkların serbestçe açıklayacakları oyları uyarınca belirlenmesi gerekir;söz konusu silah bırakışımı (Mondros Mütarekesi)çizgisi içerisinde ,din soy ve amaç birliği bakımından birbirine bağlı olan, karşılıklı saygı ve özveri duyguları besleyen soy ve toplum ilişki ile çevrelerinin koşullarına tam saygılı Osmanlı İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü hakikaten veya hükmen hiçbir nedenle birbirinden ayrılmayacak bir bütündür.”
LOZAN BARIŞ KONFERANSINDA MUSUL:
İsmet Paşa’ya, Lozan Barış konferansına giderken, hükümet 13 maddelik bir talimat vermişti.bu talimatın ikinci maddesi;
“2-Irak Hudut’u: Süleymaniye,Kerkük ve Musul livaları istenecektir. Konferansta bundan farklı olmak üzere tahassül edecek şekil için Heyet-i Vekillerden talimat alınacaktır.”
Bu madde ışığında İsmet Paşa Konferans’a Musul’un gerek etnik gerek kültürel yapıdan Türkiye’de kalması gerektiğini söyleyerek, heyete şu resmi istatistikleri sunmuştur:
Türk 146.960
Kürt 263.830
Arap 43.210
Gayri Müslim 31.000
TOPLAM 503.000
İngilizlerin Türk ve Türkmen diye ayrım yapmaya kalkışmalarına tepki gösteren İsmet Paşa bunların ikisini de aynı olduğunu belirtti.Kürt halkının ise İran kökenli değil, Turan Kökenli olduğunu, gelenek, görenek ve töre bakımından da Türklerden farklı olmadığını , ayrı diller konuşmakla beraber bu iki halkın soy, inanç ve görenek bakımından da tek bir bütün meydana getirdiklerini savundu.
Resmi Türk istatistiklerini kabul etmeyen İngiliz baş delegesi Lord CURZON ise;
Türk 65.895
Kürt 452.720
Arap 185.763
Hıristiyan 62.225
Yahudi 16.865
TOPLAM 785.468
İngiltere Musul’u Türkiye’ye vermek istemiyordu. Türkiye’nin halk oylaması isteği de ret edilmişti. Sonunda müttefikler, İngiliz görüşü doğrultusunda; ‘Musul, Lozan Barış Antlaşmasının dışında tutulup, Türkiye ile İngiltere bu sorunu ikili görüşmelerle çözmeye çalışacak ve çözemedikleri takdirde konuyu Milletler Cemiyeti’ne götürecekler’ kararı ile anlaştılar.Bu karar İsmet Paşa ve Hükümetince de kabul edildi.
HALİÇ KONFERANSI:
19 Mayıs 1914’te Musul konusunda Türk İngiliz ikili görüşmeleri İstanbul’da başladı. Kasımpaşa’daki eski bahriye nezareti binasında yapıldığı için Haliç Konferansı olarak bilinen bu görüşmelerde Türkiye’yi Fethi Bey(Okyar), İngiltere’yi ise Irak’taki İngiliz yüksek Komiseri Sir Percy Cox temsil etti.
Fethi Bey,Lozan’da İsmet Paşa’nın yaptığı önerileri ve talimatları tekrarladı, ancak İngiltere delegesi Percy Cox, Fethi Bey’in görüşlerini reddederek, Musul’un Irak’ta kalması görüşünü tekrarladı.
İngilizlerin anlaşmaktan uzak, sadece zaman kazanmak peşinde oldukları, böylece Lozan’da öngörülen dokuz aylık sürenin dolmasıyla Musul sorununu Milletler Cemiyeti’ne havale etmek düşüncesinde oldukları anlaşıldı.
Sorun Milletler Cemiyeti’ne götürülünce orada İngilizler istedikleri kararı çıkartabileceklerini umuyorlardı.Çünkü ABD ve Rusya’nın içinde bulunmadığı ve Türkiye’nin de henüz üyesi bile bulunmadığı Milletler Cemiyeti, İngiltere’nin etkisi altındaydı. İngilizler buradan istedikleri sonucu çıkaracak durumdaydılar.
Taraflar farklı yaklaşımlarında ısrar ettiklerinden Haliç Konferansında hiçbir sonuca ulaşılamadı ve 5 Haziran 1924’te de dağıldı.
MİLLETLER CEMİYETİNDE MUSUL:
İngiltere, 6 Ağustos 1924 günü Milletler cemiyetine başvurdu ve Türkiye Irak sorununu gündeme alınmasını istedi. Tam bu zamanda, 7 ağustos 1924 günü Hakkari yöresinde Nasturiler ayaklandırıldı.
Milletler Cemiyeti Meclisi, 20 Eylül 1924 günü Musul sorununu görüşmeye başladı.İngilizlerin etkisiyle bir komisyon kurulması kararlaştırılmıştı.Komisyonun kurulmasına Türkiye’nin karşı çıkmasına rağmen , Milletler Cemiyeti Meclisi, 30 Eylül 1924 günü üç kişilik bir komisyon kurmaya kara verdi. Bu arada, Musul yöresinde Türk ve İngiliz askeri birlikleri arasında sınır çatışmaları başladı.Bunun üzerine Milletler Cemiyeti Meclisi, 29 Ekim 1924 günü Brüksel’de toplandı ve Musul’u Hakkari’den ayıran eski vilayet sınırını geçici sınır olarak kararlaştırdı.Brüksel Hattı veya Brüksel çizgisi adı ile literatüre girdi.
İngiliz temsilcisi Musul sorununun halk oylamasıyla çözülemeyeceğini söyledi, Türkiye temsilcisi Fethi Bey, Haliç görüşmelerindeki tezlerini tekrarladı ve sınırın halk oylaması ile çizilmesi gerektiğini söyledi. Buna gerekçe olarak ta komisyonca çizilecek olan sınırın bölge insanı açısından önemini anlatan konuşmalar yaptı.
Kurulan komisyon, 13 kasım 1924’te Cenevre’de toplanarak çalışmaklara başladı.Bir süre sonra da Komisyon Musul’a incelemeler yapmak için geldi.Tam bu sırada Doğu Anadolu’da Şeyh Sait ayaklanması patlak verdi. 7 Ağustos 1924’te Hakkari yöresinde çıkan Nasturi ayaklanması tam Musul sorununun İngiltere tarafından Milletler Cemiyeti’ne götürüldüğü günün ertesine denk gelmişti Bu defa Şeyh Sait ayaklanması da Milletler cemiyeti Komisyonunun Musul vilayetinde dolaştığı ve halkın ileri gelenlerini dinlediği zamana rastladı.Bu rastlantılar , dikkat çekiciydi ve bu iki ayaklanma da İngilizlerin ekmeğine yağ sürmüştü.
Üçlü komisyon, bölgede yaptığı incelemeler sonucunda hazırladığı raporu 16 Temmuz 1925 günü Milletler Cemiyet’i Meclisi’ne sundu.Raporda sonuç olarak, Bölge halkının hiçbir tarafa katılmak istememesine rağmen, anlaşmazlığın çözüme bağlanması için,bazı şartlara bağlı olarak bölgenin Irak’a ilhak edilmesinin uygun olduğu belirtildi ve Brüksel hattı sınır olarak kabul edildi.
Bu karar Türk Hükümeti tarafından kabul edilmedi.Bunun üzerine İngilizler Milletler Cemiyet’i Daimi Adalet Divanından istişari görüş alınmasını istedi.Bu konunun Adalet Divanı’na taşınmasını Türkiye istemiyordu.Divan’ın görüşünü İngilizlerin etkilemesinden korkuluyordu.
Divan’ın verdiği karada Musul hakkında Milletler Cemiyeti’nin vereceği kararın Türkiye için bağlayıcı olacağını belirtiyordu.Milletler Cemiyeti 16 Aralık 1925’de Cenevre’de Musul hakkında son kararını verirken Türk dışişleri bakanı toplantıya katılmadı.
1926 ANKARA ANTLAŞMASI:
Türkiye Musul yüzünden İngiltere ile sürtüşme ve çatışma yerine, anlaşma yolunu seçmek zorunda kaldı.5 Haziran 1926 tarihinde Ankara’da, Türkiye ile İngiltere ve Irak arasında Türk-Irak sınırı ve iyi komşuluk antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Türkiye, eski Musul vilayetini ve orada yaşayan Türkleri Irak’a bırakmayı kabul etti.
Bu antlaşma, onaylanmak üzere 7 Haziran 1926 günü TBMM’ye getirildi.Yapılan görüşme ve tartışmalardan sonra dışişleri bakanı Dr. Tevfik Rüştü Bey (Aras) söz aldı,ve ‘Bağrımıza taş basarak, Musul’u bırakmaya razı olduk.’ diye belirtti.
KÖRFEZ SAVAŞI:
İran Irak savaşı 8 yıl sürdü; Irak halkını perişan ettiği gibi, Irak’ı da ekonomik krize itti ve Baas rejimini halkın gözünden düşürdü.Irak kurda kuşa borçlandı. Türkiye’ye borçları da 2 milyar doları aştı. İran ile savaş, Irak için tarihi bir hataydı. Fakat Irak’ın başındaki Saddam Hüseyin ve ekibi bundan da ders çıkaramadı. İran ile savaşın sona ermesinden 2 yıl geçmeden Irak bu defa 2 Ağustos 1990’dapetrol ülkesi Kuveyt’i işgal edip yepyeni bir savaşı tetikledi. Bunun üzerine ABD’nin önderliğinde oluşturulan koalisyon güçleri Birleşmiş Milletler’e başvurdular.BM savaşa izin veren kararı 29 Kasım 1990 BM güvenlik konseyi tarafından verdi. Bu karar barış kuruluşu olan BM’in aldığı ilk Savaş kararıydı.
Koalisyon güçleri güneyden saldırıya geçerken Kuzey Irak’ta da Kürtler Bağdat rejimine karşı ayaklandırıldı. Irak güneyden ve kuzeyden kıskaca alınırken, Irak Türkleri iki ateş arasında kaldılar. Irak Türk toplumu için tekrar acı bir dönem başladı.
Irak kuvvetleri güneyde müttefik kuvvetlerle çarpışırken kuzeyde Erbil’de Kürtler ayaklandırılmıştı. Bu geniş çaplı Kürt ayaklandırılması Mart ayının ilk yarısında Türk bölgelerine yayıldı. Kuzeyden gelen Kürtler 18 Mart 1991’de Kerkük şehrinde de ayaklanma başlattılar. Türk halkım ayaklanmaya katılmadı. Kışkırtmalara kapılmada, kaygı içinde gelişmeleri izlemeye koyuldular; ancak iki ateş arasında kalmaktan kurtulamadılar. Ayaklanma sırasında Baas Partisi’nin ele geçen elemanları öldürüldü. Ayaklanmanın bastırılması için Bağdat’tan yola çıkan ordu birlikleri, 26 Mart’ta Türklerin önemli ilçesi olan Tuzhurmatı’ya ulaştı. Burada masum bir çok Türk, aynı gün askerler tarafından kurşuna dizildi. Ordu aynı gün Kerkük’e bağlı Tazehurmatı bucağında birkaç masum Türk’ü kurşuna dizdi. Kerkük’e doğru ilerleyen Irak kuvvetleri, Kürt ayaklanmasını bastırıyoruz derken masum Türk kanı da döküyor.Tuzhurmatı ve Tazehurmatı bir düzine Türk can veriyordu. Türk toplumu iki ateş arasında kalmış oluyordu.
KERKÜK TÜRKLERİ GÖÇ EDİYOR:
Irak ordu birlikleri, 26 Mart 1991’de Kerkük şehrini topa tutmaya başlıyordu. Güya silahlı Kürt asilerini imha edeceklerdi.İki koldan sivil ve silahsız halkın üzerine yürüyor, gelişigüzel ateş açıyorlardı. Kör atışlarla rast gele dövülen şehrin ateş altında kaldığını gören Kerkük halkı, can kaygısıyla, panik içinde toplu halde göçe başlıyordu. Yüzlerce aile çoluk çocuk Kerkük’ü terk ederek kuzeye doğru kaçıyordu. Sağ kalırlarsa Erbil’e, oradan da Türk sınırına doğru gidecekler Türkiye’ye sığınacaklardı.Irak kuvvetleri, 27 Mart’ta Kerkük’e giriyor ve şehri kontrol altına alıyorlardı. Ordu birlikleri oradan kuzeye yöneliyor ve Kerkük’ten kuzeye doğru kaçışan sivil halk kitlelerinin peşine düşüyorlardı. Bu masum insanları karadan kovalayan askerlere, helikopterlerde havadan destek veriyor, perişan ve bitkin halde olan savunmasız halk havadan ateş altında tutuluyordu. Masum halk bu zor durumda Altınköprü’ye varıyorlardı.
ALTINKÖPRÜ KATLİAMI:
Önemli Bir Türk kasabası olan Altınköprü’de halk, kendini güven altında görmeyince, daha kuzeyde olan Erbil’e doğru yürümeye devam etti. Bazı ailelerde, daha kuzeye Türkiye sınırlarına doğru yol almaya başladı. 28 Mart 1991 tarihinde Altınköprü’yü ele geçiren ordu birlikleri, burada eşi görülmemiş cinayetler işledi.
Altınköprü, Katliamı Irak Türkleri tarihinde büyük, dramatik ve unutulmaması gereken bir olaydır. Dünya kamuoyu, Saddam Hüseyin rejiminde asi Kürtlere yapılanları ayrıntılarıyla bilir; fakat masum Irak Türkmenlerinin uğradığı zulümleri pek bilmez. Bağdat yönetiminin Irak Türklerine karşı giriştiği soykırımlar ve saldırılar binlerce Iraklı Türk’ün 1991 yılının Nisan ayı başlarında Türkiye ve İran sınırlarına kadar göç etmelerine yol açtı. Dağları bin bir güçlükle aşan bir çoğu yolarda telef olan Türklerden 17.000 kişiye yakını Türkiye sınırlarında Yağmur ve soğuk altında perişan oldu. Türkiye ırak’tan kaçan Türk ve Kürt halklarına İltica hakkı verdi. 15.000’e yakın Iraklı Türk Şemdinli ve Yüksekova’ya yerleştirildi.7 bin Türkmen’de İran’a sığındı.
1991 körfez savaşından sonra yaşanan kaos da, zor durumda kalıp göç etmek zorunda kalan Irak vatandaşları, Türkiye sınırında beklemeye başlamışlardı. Bu mülteci gruplarına ABD tarafından havadan atılan bildirlerin 3 dilde olması, bu mültecilerin Türk, Kürt ve Arap topluluklarının varlığını ispatlar niteliktedir.
Iraklı sığınmacılar sorunu çok büyük bir sorundu. Irak ordusu isyanı bastırmak için kuzeye doğru yürürken, can derdine düşen sadece Türkmenler değil Kürtlerdi de. Irak Kürtlerini ayaklandıran Batılı Ülkerler yüz binlerce perişan mülteciyi Türkiye’nin üzerine yığıverdiler. ABD ve İngiltere bu mülteciler sorununu kullanarak ‘Çekiç Güç’ü devreye soktu. Kuzey Irak’ta PKK Teröristleriyle uğraşmakta olan Türkiye, Çekiç Güç operasyonları için İncirlik üssünün kullanılmasına izin verdi.
TÜRKMENLERİN SİYASİ ÖRGÜTLENMELERİ:
Körfez savaşı’ndan sonra, Iraklı muhalif gruplar adım adım organize oldular.16-19 Haziran 1992 tarihinde Viyana’da Irak ulusal kongresi kuruldu.29 Temmuz 1922’de IKYB ve IKDP’nin başını çektiği Irak muhalefeti,ABD’li yetkililerle görüşme yapmak üzere,ABDYE giderek Dış işleri Bakanı James Baker ile bir araya geldi. Kürtler ilk defa ABD yönetimince üst düzeyde kabul görmüş oluyorlardı. 17 Eylül 1998 günü KYB ve KDP, Irak’ın Kuzeyinde bir Kürt yönetimi kurmak üzere Washington’da bir anlaşma imzaladı.
Aralarında Irak Ulusal Kongresi Lideri Ahmet Çelebi, KYP ve KDP temsilcilerinin de bulunduğu Irak muhalefet, Saddam rejimini devirme konusunda George Bush yönetimiyle işbirliğini görüşmek üzere 1 Şubat 2001 de Washington’a gitti.
ABD’nin ve İngiltere’nin de desteğiyle Irak muhalefeti örgütlenip güçlenirken, Iraklı Türkmenlerde siyasi örgütlenmeye doğru gittiler.1995 yılında Irak Türkmen Cephesi(ITC)kuruldu.4-7 Ekim 1997 tarihinde Birinci Türkmen Kurultayı toplandı.Kurultay Irak Türkmenlerinin siyasal yaşamlarında önemli bir adım oldu.20-22Kasım 2000’de İkinci Türkmen Kurultayı Erbil’de toplandı.Türkmenler kendi aralarında bu şekilde örgütlenirken Irak’ta muhalefetlerin yaptıkları toplantılardan hep dışlanıyorlardı.
Türkmen siyasi örgütleri;
1-Türkmen Kardaşlık Ocağı(TKO)
2-Irak Milli Türkmen Partisi(IMTP)
3-Türkmeneli Partisi(TP)
4-Türkmen Bağımsızlık Hareketi(TBH)
5-Irak Türkmen Cephesi(ITC)
6-Türkmen İslami Hareketi(TİH)
Irak Türkmen Cephesi,Irak içinde ve dışında Türkmenlerin en büyük ve en çok tanınan siyasi kuruluşu ve Irak Türkmenlerinin çok büyük bir bölümünü temsil etmektedir.1955 yılında, birbirinden kopuk 3 Türkmen siyasi kuruluşunun bir çatı altında toplanmalarıyla oluşturulmuş bir örgüttür.Türkmen cephesinin kurucuları; IMTP,TP,TBH’dir Eylülde 2003’ de toplanan 3.Türkmen Kurultayında iki siyasi parti daha Irak Türkmen Cephesine katılmıştır.Bunlar,TKO ile TİH’ dir. Ayrıca Irak içinde ve dışında çalışan 60 kadar Türkmen sivil toplum örgütü de 3.Kurultaya katılmış ve ITC dost ve düşmana karşı ilk büyük demokratik sınavını vermiştir.
Irak muhalefet gruplarının Mart 2003 de Ankara da yapılan toplantısında olduğu gibi çeşitli toplantılarda Irak Türkmenlerini ITC temsil etmiştir.
ABD’NİN IRAK’A II. MÜDAHALESİ:
2000’li yıllara gelindiğinde Irak’ta kaos bitmediği gibi Türkmenlerin acıları da dinmemişti. ABD, BOP kapsamında Irak’a müdahale etmek ve Saddam rejimini devirip,ülkenin üniter yapısını bozup,var olan yer altı kaynaklarından en büyük payı almanın hesaplarını yapıyordu.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından Ocak 2002 tarihinde, Irak’ın durumu,Türkiye’nin Kuzey Irak’taki oluşumlardaki hassasiyetini dile getirmek maksadıyla ABD’ye resmi ziyarette bulunur.Ancak bu ziyaretin neticesinde Başbakan Bülent Ecevit; ‘ABD’nin Irak’a müdahale edeceğinden kuşkum kalmadı’ diye belirtmiştir.
Durum Ocak 2002’de netleşmiştir.ABD Irak’a kesin saldıracaktır.Bu durumda Türkiye’nin iki temel kaygısı vardı;
1-Türkiye’nin güvenliği
2-Türkmenlerin güvenliği ve hakları;
ABD 11 Eylül’ü takip eden Afganistan operasyonundan sonra hızla BOP ‘u gerçekleştirmeye yönelmiş ve bu anlamda I.körfez olduğu gibi yine 2003’te Irak’ yaptığı müdahalesinde de Kürtleri kullanmıştır.
ABD, demokrasi ve Halkların güvenliği kisvesi altında girdiği toplumların üniter yapısını bozarak kardeşi kardeşe,kendi çıkarları açısından kırdırmaktadır.
IRAK MUHALEFET GRUPLARININ TOPLANTILARI:
ABD Başkanı Bush, 16-17 Temmuz 2002 tarihinde Ankara’da görüşmeler yapan Wolfowitz aracılığıyla Türkmenler hakkında Türkiye’ye güvenceler vermiştir.ABD Başkanı, Saddam Hüseyin Sonrasında Irak’ta oluşturulacak demokratik rejimde(Türkmenlerin Hakları korunacaktır) demiştir.
Irak savaşı öncesinde Iraklı muhalif gruplar 4 ayrı yerde 4 toplantı yaptılar:Ağustos 2002’de Washington’da, 14-16 Aralık 2002!de Londra’da ,26 Şubat-1 mart 2003’te Irak’ın Selahadddin şehrinde ve 19 Mart 2003’te Ankara’da toplandılar.
Muhalifler, Londra konferansında bir siyasi bildiri kabul ettiler.Bildiri de Irak halkının 30 yıldan beri tarihinin en karanlık dönemini yaşadığı, şimdi Irak’ta faşist rejimi devirmek ve olumlu gelişmeleri başlatmak için yeniden bir fırsat doğduğu,bunu gerçekleştirmek için Irak muhalefet gruplarının ‘Irak’ın kurtarılması ve demokrasinin kurulması’ sloganı altında Londra’da toplandıkları belirtiliyor.
Bildiride Türkmen adı zikredilmeksizin, Kerkük bölgesinde ve diğer bazı bölgelerde yaşanmış olan sürgünler, etnik temizlik ve özellikle ulusal kimliklerin zorla değiştirilmesi hareketleri kınanıyordu. Sürgün edilenlerin eski yerlerine dönmeleri, mallarını geri almaları ve tazminat ödenmesi öngörülüyordu.
Bildirinin Türkmenlerin Hakları başlıklı tek cümlelik 11.paragrafı aynen şöyledir:
“Konferans, Türkmenlere karşı uygulanan ırkçılığı ve etnik temizliği görüşmüş ve Türkmenlere diğerleriyle eşitliği garanti etmenin önemini vurgulamış ve belli hukuki çerçevede onlara etnik, kültürel ve idari haklar bahşetmeyi ve bu hakları anayasa ile korumayı kabul etmiştir.”
Bildiride Kürtlere geniş yer verilmiş, hatta Kürtler için federasyondan bahsedilmiş, Türkmen haklarının ise bir tek cümle ile geçiştirildiğini görüyoruz.
TÜRKİYE’NİN IRAK TEZKERESİNE KARŞI TUTUMU
ABD’nin Irak politikası ile ilgili kullanmayı düşündüğü saha Türkiye’yi de içine alıyordu. Bu sahayı ABD’nin kullanmasına yönelik görüşmeyi yapmadan önce, başbakanlıkta 25 Şubat 2003 tarihinde Başbakan Abdullah Gül imzalı tezkere hazırlanmıştır.
Tezkere 1 Mart günü saat14:00’de toplanan TBMM genel kurulunun gizli oturumunda görüşüldü. Yapılan oylama sonucu 264 kabul, 250 ret ve 19 çekimser oy açıklandı. Kabul edilebilmesi için oylamaya katılanların yarıdan bir fazlasının kabul etmesi gerekiyordu.
TBMM başkanı Bülent Arınç bu sonuçla tezkerenin ret edildiğini açıkladı. Ret edilen bu tezkere, başak tezkerelerle karıştırılmaması için 1 Mart tezkeresi olarak anıldı. Tezkerenin meclisten geri çevrilmesinden bir hafta sonra, 9 Mart 2003’te, AKP lideri R.Tayyip Erdoğan Siirt’ten milletvekili seçildi.14 Mart’ta Başbakan oldu. Erdoğan’ın kurduğu 59. Hükümet 18 Mart’ta güvenoyu aldı.
Yeni hükümet, 1 Mart tezkeresi’nin ret edilmesiyle krize giren Türk-ABD ilişkilerini yumuşatmayı amaçladı. ABD’nin talebini karşılamak için TBMM’ye yeni bir tezkere sevk edildi. Bu tezkere Türk hava sahasının ABD uçaklarına açılmasına ve gerekirse Türk silahlı kuvvetlerinin Irak’a gönderilmesini istiyordu. Tezkere 20 Mart 2003 günü 332 oyla kabul edildi. Türk hava sahası ABD uçaklarına açıldı.Aynı gün sabaha doğru saat 04:30’da ABD ve İngiltere kuvvetleri Irak ‘a saldırarak savaşı başlattılar.
KÜRT TEHTİNDEKİ TÜRKMENLER
1 Mart 2003’te tezkerenin ret edilmesi üzerine, Türkmenler, haklı olarak kaygı ve korkuya kapıldılar. Silahlı Kürtlerin olası saldırılarından korkuyorlardı. Kuzey Iraktaki tatsız gelişmeler Türkmenlerin korkularını haklı çıkaracak yöndeydi.3 Mart öğle saatlerinde televizyonlarda şok görüntüler yayınlanmaya başladı. Erbil’den gelen büyük bir Kürt gösterici kitlesi, ‘Kürdistan Türkiye’ye mezar olacak.’ diye haykırıyor, ‘ABD askerlerine evet, Türk askerlerine hayır’ sloganları atıyor ve Türk bayraklarını yakıyorlardı. Tezkereyi ret ederek ABD’nin taleplerini geri çevirmiş olan Türkiye’ye ve Türklere hasmane bir kampanya başlatılmıştı. Erbil’de, Süleymaniye’de Türkiye’yi protesto yürüyüşleri yapılıyordu. IKDB lideri Mesut Barzani ile IKYB lideri Celal Talabani, Kuzey Irak’ta Türk askeri varlığına direneceklerini açıklamışlardı.
Türk askerinin Irak’a girmemesi veya girmesinin engellenmesi, Türkmenleri derin bir düş kırıklığına uğratmış ve Türkiye’de de Irak Türkmenlerinin güvenliği hakkında endişeler artmıştır. Savaşın ilk haftasında silahlı Kürtlerin Kerkük’e yürüdükleri ve bölgede yağma başlattıkları haberleri gelmeye başlamıştır.
Türkiye’yi ayağa kaldıran asıl dramatik olaylar ise; Musul, Kerkük gibi kuzeydeki önemli şehirlerin etrafında konuşlanmış olan birer Cumhuriyet muhafızları kolordusu ile birer piyade kolordusundan eser kalmamıştı. Meydan kuzeyde az sayıdaki ABD askerlerine ve Kürtlere kalmıştı. ABD öncülüğündeki Peşmergeler Musul’a ve Kerkük’e yürüdüler ve 10 Nisan’da Kerkük’e girdiler. Kürt Peşmergeler Kerkük’ün nüfus ve tapu dairelerine saldırdılar. Nüfus ve tapu arşivleri yok ediliyor yada taşınıyordu. Maksat Irak Türkmenlerinin merkezi durumunda olan Kerkük’ün nüfuz ve mülkiyet dengelerini değiştirmekti.
Bu durumda Türk-Irak sınırının, Irak tarafındaki Türk birlikleri teyakkuza geçti. Türkmenlere kendilerini korumaları için özel kuvvetler hafif silah dağıtmaya başladı. Abdullah Gül Powel ile yaptığı görüşmede anlaşmanın ihlal edildiğini bildirmiş ve askeri yetersizlik varsa Türkiye iki saat içerisinde bölgeye intikal edebileceğini bildirmişti. Powel meslektaşına verdiği cevapta sakin olunması gerektiğini ve gerekli önlemlerin alınacağını bildirmişti.
İki tabur ABD askeri Kerkük’e girmiş ve kontrolü eline almıştır. Ancak bir buçuk günde peşmergeler yağma ve talan işinde istediklerini yerine getirmişlerdir.
IRAK’IN YAPILANMA SÜRECİNDE TÜRKMENLER:
ABD’nin Irak işgalinden sonra 16 Mayıs 2003’te İşgal yönetimi kurulmuştu. 13 Aralık2003’teSaddam Hüseyin’in Amerikan askerlerince yakalanmasının ardından Iraktaki gelişmeler hızlandı. Kerkük’teki Türkmen ve Araplar Kürtlerin federasyon isteğine karşı birleştiler. Irak geçici yönetim konseyi (GYK) ve ABD yönetimine gönderilen ortak bildiride etnik federasyon olması durumunda Irak’ta iç savaş olacağı uyarısını yapıyorlardı.
ABD, yeni Irak ordusu ve polisinin oluşturulmasında eğitim desteği vermeleri için Ürdün ve Mısır ile anlaşmalar yapmış, ancak Türkiye bu konuda da devre dışı bırakılmıştır. Ürdün yeni Irak ordusu için Iraklıları eğitmeye başlamış fakat; eğitime gönderilenler Araplar ve Kürtler olmuş burada da Türkmenler dışlanmıştır.
Irak’ın geleceğine ilişkin olarak ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından dış ilişkiler konseyinde (CFR) 5 Şubat’ta düzenlenen bir panelde ‘Kürdistan değil Türkistan’ tartışması çıktı. Katılımcılardan eski diplomat ve Times’ın eski yazarlarından Lesgelp, ‘Irak’ın üç devletten oluşan bir konfederasyona dönüştürülmesini’ önerdi.Amerikalı düşünce kuruluşları ve eski diplomatları üzerinde kafa yoruyorlar ancak; Türkmenlerin hakları ise Amerikalıları pek ilgilendirmiyordu.
Irak’ın beş vilayete bölünmesi tasarlanıyordu. ABD’de Irak’ın üçe bölünmesi tartışılırken Irak’ta da ülkenin beş vilayete ayrılması planlarının yapıldığı haber veriliyordu. Irak geçici hükümet konseyi üyesi Muvaffak El Rubai’nin açıkladığı bu beş vilayet;
1. Kürdistan vilayeti: Erbil, Süleymaniye ve Dohuk’tan oluşacak fakat; Musul ve Kerkük bu vilayetin dışında kalacaktı.
2. Güney Irak vilayeti: Basra, Nasırıye ve Samara’dan;
3. Orta Irak vilayeti: Kerbela, Necef, Hille ve Divaniye’den ;
4. Bağdat vilayeti: Bağdat, Diyala, Vasit’ten;
5. Batı Irak vilayeti: Musul, Tikrit, Kerkük ve Ramadi’den oluşacaktı.
Etnik temele dayanmayan bu projenin Irak’ın toprak bütünlüğünü zedelemeyeceği düşünülüyordu.
Şubat 2004’te ‘Geçici Dönemde Irak Devlet’i yönetim Yasası’ adıyla bir anayasa taslağı hazırlandı. Bu anayasada Irak’ta Araplar ve Kürtlerin oluşturduğu bir federal devlet öngörüp Türkmenleri saf dışı bırakıyordu.Irak’ı Araplar ve Kürtler diye ikiye bölen ve Türkmenleri azınlık sayıp Kürt bölgesinde bırakan bu geçici anayasa taslağı Türkmenleri ve Ankara’yı haklı olarak kızdırdı. Taslakta Kürtler, Irak’ı oluşturan iki milletten biri sayılıyor; Kuzey Irak’ta ‘Kürdistan’ adını taşıyan geniş bir federe bölge kuruluyor ve Kürtçe Irak’ta iki resmi dilden biri olarak kabul ediliyor.
ABD ile İngiltere, Irak’ta etnik federasyon kurulmayacağını, tüm silahlı milis grupların dağıtılacağını ve tek bir Irak ordusu kurulacağını vaad etmişlerdi.Oysa KDP be KBY, silahlı peşmergeleri dağıtmayı red ediyor, sayıları 50-60 bini bulduğu söylenen bu silahlı gücü ‘Kürdistan ordusu’ haline getirmeyi amaçlıyordu.
Türkmenler, bu anayasa ile Kürt ve Türkmen gerginliğini arttıracağını düşünerek Kerkük’e uluslar arası Barış Gücü istediler. Irak geçici hükümet konseyi 1 Mart 2004 günü Irak’ın geçici anayasasını kabul etti. Yeni anayasa ile en karlı çıkanlar Kürtler oldu. Arkalarında ABD’nin olma garantisi ile çok aşırı taleplerle pazarlığa başladılar. Örneğin; Kerkük’ün Kürt kimliğini tanımasını, Kuzey Irak’ta çok geniş bir Kürt bölgesi, Kerkük petrolleri üzerinde geniş kontrol hakkı ve peşmergeleri bir Kürt ordusuna dönüştürme vb.
Mazlum Türkmen halkı, hep ezilen, hakkı yenen taraf olarak bölgede varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Devrik ırak lideri Saddam Hüseyin’in alelacele, Kurban Bayramı’nın 1.günü idam edilmesinin, bölgedeki güçlerin projelerini gerçekleştirmede aşırı isteklerinin göstergesi ve İslam alemine verilen mesaj bakımından önemlidir.
Halen devam etmekte olan Kerkük bölgesindeki Türkmen asimilasyonu, kuzeyden gelen Kürt gruplarının kente yerleştirilmesi ile devam etmektedir.
.
KAYNAKÇA
1-Alitartanoğlu, Irak Saddam Körfez,Çark Kitaevi,İstanbul,1991
2-Bilaln. Şimşir,Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler,Bilgi Yayınevi,Ankara,2004
3-Mim Kemelöke,Musul Meselesikronolojisi(1918-1926),Türk Dünyası Araştırma Vakfı,İstanbul.1987
4-M.Hulki Cevizoğlu,Körfez Savaşı Ve Özal Diplomasisi,Form Yayınları,İstanbul,1991
5-Mahir Kaynak-Emin Gürses,Büyük Ortadoğu Projesi,Timaş Yayınları,İstanbul,2005
6-Bekir Günay,Sorunlu Türk Bölgeleri,Iq Sanat Yolculuk,İstanbul,2005
7- Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, Cilt I, İstanbul, 1993
|