bakraz (Ziyaretçi)
| | ERDAL İNCE
9 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
TC ATATÜRK İLKE VE İNKİLAP TARİHİ ENSTİTÜSÜ
2006
ÖNSÖZ
Kökü çok eskilere dayanan Türk –Alman ilişkileri günümüze dek uzanan boyutuyla tarihimizin en ilginç safhalarından birini teşkil etmektedir.Osmanlının son döneminde yaptıkları kader birliği ve Osmanlı Devletinin yıkılışında oynadıkları rol, bu ilişkiyi daha ilginç kılmaktadır.
Konu, Türk Tarihinde oldukça önemli yer işgal eden Türk Alman ilişkileridir. 300 yılı aşkın bir zamandır birbirine askeri manada hiç saldırmayan iki ülke arasındaki ilişkiler kayda değer olmalıdır.
Avrupa kıtasını düşündüğümüzde, içine iki büyük kanlı savaşı da sayarsak kıtanın savaşmadığı yıllar çok azdır.Bu bağlamda Türk ve Alman ilişkilerindeki 300 yıllık barış içerisinde gelişen askeri, iktisadi ve kültürel karşılıklı alışverişler diğer ülkelere de örnek olacak cinstendir.
Bu çalışma da iki ülke arasındaki münasebetleri okuyacaksınız.bu münasebetleri yazarken genelde dostluk ilişkilerini merkeze alıp, diğer alanlardaki ilişkileri de inceledim…
A-SİYASİ İLİŞKİLER :
Kanuni zamanında, Almanya!yı, Avusturya’ yı ve İtalya’nın bir bölümünü V.Karl elinde bulundurmaktadır.Bu dönemde girişilen I.viyana kuşatmasında Osmanlı ve Alman askerlerinin direk karşı karşıya geldiklerine dair bilgi bulunmamaktadır.Ancak, Alman prensliklerin bir kısmı Avusturya’nın yanında Osmanlı’ya karşı savaşmışlardır.
1554 V.Karl’ın ölümünden sonra Alman birliği dağılmış, bugünkü Alman coğrafyasına küçük Alman prenslikleri ortay çıkmıştır.
Türk- Alman askerlerinin birbirleriyle çatıştıkları son savaş ise, 1683 yılındaki ikinci Viyana kuşatması olmuştur. Kuşatma sırasında, eski adıyla ‘Brandenburg Dükalığı’ yeni adı ‘Prusya Krallığı’ dışındaki diğer prenslikler Osmanlıya karşı savaşmışlardır.
Osmanlı Devleti, 1699 yılında, Karlofça Antlaşmasını Avusturya ile imzalamış, Macaristan’ı bırakıp Tuna’nın güneyine çekilmişlerdir. Böylece, Avrupa’da korku kaynağı olan Osmanlı istila endişesi ortadan kalkıp Avrupa’nın askeri ve siyasi durumu değişmiştir.
Bu dönem Osmanlı devleti için bir dönüm noktası olmuş ve artık saldırıcı olmaktan çıkarak daha barışçıl bir politika izlenmeye başlamıştır.
1735-1736-1739 Yılları arasında Avusturya ve Rusya birleşmiş, Osmanlı devletinin terk ettiği yada terk edebileceği muhtelif yerlere saldırıp, Avusturya Belgrat istikametinde, Rusya ise İstanbul istikametinde ilerliyordu.
18. yüzyılın başlarında Prusya krallığı kurulur.Prusya kralı Frederic’i ilk kutlayan başkent İstanbul olmuştur.Bunun sebebi ise, Rusya ve Avusturya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin çıkar birliğine girebileceği bir güç doğmuştur.
Osmanlı devleti, Asım Efendi’nin başkanlığında 15 kişilik bir heyet Berlin’e göndermiş, böylelikle iki ülke arasında ilk resmi münasebet başlamış oluyordu.Prusya karalı Fredirich 1721 senesinde irtibat temsilcisi olarak İstanbul’a Jorgoisky’i göndermiştir.
Prusya Krallığı 1871’de ‘Versailles’de Fransa’yı yenerek, diğer prenslikleri yanına alıp Yeni alman İmparatorluğunu kurmuştur.Yeni Alman İmparatorluğu, bir yığın krallık, prenslik, serbest şehirde yaşayan, çoğunluğu kasabalı bir milletin birleşmesiyle, Prusya karalığının önderliğinde kurulmuş bir imparatorluktur.
Osmanlı Devleti,1877-1878 Osmanlı –Rus savaşından sonra yalnız kalmış ve bu savaşta ağır bir yenilgiye uğramış, Avrupa devletlerinin denge politikaları sayesinde bu kötü durumdan kurtulmuştu.Yalnız kalan Osmanlı Devleti, için Alman İmparatorluğu bir umuttu. Fakat Bismark ‘Doğu Sorunu’ ile uğraşmıyordu.
Bismark’ın çekilmesiyle, 1890 yılında Almanya, Osmanlı İmparatorluğunu kendisine nüfuz alanı olarak seçti.Böylece Türk-Alman yakınlaşması da artmaya başladı.Almanya’nın amacı; Osmanlı Devletinde ekonomik üstünlüğü ele geçirmekti.
II. wilhem’in 1888 yılında (Weltpolitik) Dünya Politikası siyaseti çerçevesinde Osmanlı imparatorluğu ile yakın ilişkilere devam etmiştir.Bu dönemde sultan II.Abdülhamit, Rus ve İngiliz artan tehdidine karşılık, Almanya’ya karşı yakınlaşma ihtiyacı duymuştur.
Ayrıca devam eden süreçte I.Dünya savaşı öncesinde 1908 Haziran ayında İngiltere ve Rusya’nın Osmanlının akıbetinin ne olacağını karalaştırmak için yaptıkları ‘Reval’ görüşmesine Almanya’nın katılmamış olması,gerek ittihatçılarda gerekse ittihat ve terakki liderinde, Almanya’nın Osmanlının vazgeçilmez müttefiki olduğu inancını daha da kuvvetlendirmiştir.
Abdülhamit’in Almanya’ya gösterdiği yakınlık, ikinci meşrutiyetle başa gelen, ittihat ve Terakki partisi liderlerince de sürdürülmüştür. Yayın organları ‘Osmanlı ‘dergisi’nin 1 Ocak 1900 tarihinden itibaren Almanca nüsha çıkardığı bilinmektedir.
1914 yılında Ülke yönetimini elinde bulunduran Enver Paşa; başlaması an meselesi olan savaşta Almanya’nın Rusya’yı yeneceğine ve Almanların yanındaki Türkiye’nin Rus tehdidinden kurtularak Kafkasya’da toprak kazanabileceğini düşünüyordu.
İttihat ve Terakki Partisi Osmanlı üzerindeki, kapütülasyonlar ve duyun-u umumiye sebebiyle Fransa ve İngiltere’nin ekonomik ve mali baskısı altında olduğu için Almanya ile yakın temaslar kuruyordu.
Düşünce, Almanya ile savaşa girilirse Almanya’nın savaşı kazanması durumunda İngiltere ve Fransa’nın mali tutsaklığından kurtulacaktı.Ama itilaf devletlerinin yanında yer almaları durumunda hiçbir kazançları olmayacağı düşüncesindeydiler.
1914 yılının ilk yarısında Almanya, Osmanlı İmparatorluğu’nun kötü askeri durumu yüzünden Ruslara karşı Anadolu’yu korumak için ittifak yapmayı düşünmüyordu.
Ancak, Almanya I. Dünya savaşının belirmesiyle; asıl amacı, halifenin nüfuz alanından faydalanmak olan düşüncesine,iyi komutanlarla Osmanlı ordusunun iyileştirilebileceği düşüncesini de ekleyerek Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak yapmak istedi.
Ancak, ilk ittifak önerisini Alman hayranı Enver Paşa 22 Temmuz’da Alman büyükelçisi ‘Von Vangenhayn’a yaptı. Bu öneri 2 Ağustos 1914 savaşın başlamasının yedinci günü ittifak antlaşmasının imzalanması ile sonuçlandı.Bu ittifak’a göre :
1-Avusturya-Sırbistan arasındaki anlaşmazlıkta tarafsız kalınacak
2-Almanya-Rusya ile savaşırsa Osmanlı Almanya’nın yanında savaşa girecek
3-Almanya,savaş durumunda askeri heyetini Türkiye’de bırakacaktır.
4- Almanya, Rusya’ya karşı Türkiye’yi silahla koruyacaktır.
Bu antlaşmadan sonra Almanya Osmanlıyı hızla savaşa sokmak istemektedir.Bu düşünceye İttihat ve Terakki lideri Enver Paşa’da katılmaktadır.
Bu I.Dünya savaşına karşı, tarafsızlık durumu uzun sürmedi.Almanya’nın Akdeniz’de bulunan ‘Goben ve Breslaw’ gemileri İngiliz ve Fransız gemilerinden kaçarak Osmanlı Devletine sığındı,ve bu gemilerin Osmanlı tarafından satın alındıkları itilaf devletlerine belirtildi.gemilere ‘Yavuz ve Midilli’ isimleri verildi.
Türk Bayrağı çekili bulunan, Osmanlı donanması malı gözüken bu gemiler 29 Ekim 1914’te Rus limanlarını topa tuttu.Böylece Almanya’nın ve İttihat ve Terakki lideri Enver Paşa’nın istediği olmuş ve Osmanlı Devleti Almanya’nın yanında yer alarak savaşa katılmıştı.
Osmanlı Devleti’nin I.Dünya savaşında ittifak halinde olduğu Almanya, Alman General Liman Von Sanders’i Osmanlı ordusunu yeniden örgütlemekle görevlendirmiştir.General, Çanakkale , Filistin ve Suriye cephelerinde Osmanlı ordusunu komuta etmiştir.
1917 II. Wilhelm üçüncü kez İstanbul’u ziyarete gelmiş, aynı yıl Veliaht Vahdettin’de Berlin’e iade-i ziyarette bulunmuştur.Bu ziyaret sırasında heyet içinde ordu temsilcisi olarak Anafartalar kahramanı ve 7.Ordu komutanı Mustafa Kemal de vardı.
Türk Alman siyasi ilişkileri 30 Ekim 1918 tarihli Mondros mütarekesi ile kesintiye uğramıştır.
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya arasında 3 Mart 1924 Tarihinde dostluk antlaşması imzalanmıştır.Antlaşmanın 16 Mayıs 1924 tarihinde yürürlüğe girmesiyle iki ülke arasındaki siyasi ilişkiler tekrar başlamıştır.
B-DOSTLUK İLİŞKİLERİ :
18. yüzyılın başlarında Prusya Krallığı kurulduktan sonra, karlı kutlayan ilk başkent İstanbul olmuştur.Osmanlı Devleti, Asım Efendi başkanlığında 15 kişilik bir heyeti Berlin’e göndermiş böylelikle iki ülke arasında ilk resmi münasebetlerde kurulmuş oluyordu. Prusya Kralı Frederich de irtibat temsilcisi olarak ‘Jorgousky’i İstanbul’a göndermiştir.
Prusya Krallığı, özellikle büyük Friderich zamanında Osmanlı devleti ile dostluk bağları kurmaya karar verir. Friderich ilk başvurusunu 1740 yılında Fransa’nın İstanbul’daki sefiri ‘Bonneval’ile yapar. Ancak Bonneval’ın kendi devlet çıkarları açısından bu başvuruyu gerekli Osmanlı makamlarına iletmez. Friderich, ikinci başvurusunu , Moldova Prensi vasıtası ile yapar, Prens’e bir mektup yazar;tahta çıkışını tebrik eder ve mektubun sonuna şunu ekler:
“—Babamın saltanatı zamanında,Osmanlı sadrazamı Ali Paşa’nın ,babama gönderdiği bir mektuptan haberdar oldum.Dostluk tesisine çalışan bu zatın maalasef mektubuna cevap verilmemiş.Bunun sebebi de yazıp gönderilen mektubun,postacının yolda zehirlenerek öldürülmesidir.Bu hususu Fransız sefiri vasıtasıyla duyurmaya çalıştıksa da bir cevap alamadık.Sizin Osmanlılarla samimi münasebetinizi bildiğim için bu hususlarda aracılığınızı rica ederim…”
Büyük Friderich Osmanlı Devleti ile dost olmak istemektedir. Ancak bu teşebbüs de bir netice vermez. Nihayet, 1755 yılında Osmanlı devletinde, III.Osman’ın tahta çıkmasından faydalanmak isteyen Friderich, şahsi yaveri ‘Rexin’e cülus mektubunu vermek ve Osmanlılarla bir dostluk antlaşması yapması için İstanbul’a gönderir. Rexin mektubu verir.Ancak dostluk antlaşması, Avusturya ile anlaşmazlığı körüklemesinden korkularak yapılmaz. Rexin, cülus mektubuna teşekkürü ihtiva eden bir yazıyla ülkesine geri döner.
1758 yılında III:Mustafa tahta çıkar. Friderich, bu durmdan yine faydalanmak ister, cülus tebriği ve ittifak akdi mukavelesiyle Rexin’i bu sefer İzmir’e gönderir. Ancak yine problemler çıkar, ama Rexin anlaşmayı yapmaya karalıdır. En sonunda 1761 yılı Nisanında Osmanlı Devleti ile Prusya arasında, diğer dost devletlere tanınan haklardan Prusya tebaasının da faydalanacağına dair içeriği olan antlaşma dönemin sadrazamı Koca Ragıp Paşa ve Karlo Edlek Rexin tarafından imzalanır.
Osmanlı Devleti ve Prusya arasında Nisan 1762 yılında imzalanan bu antlaşma ilk Türk- Alman antlaşması olarak tarihe geçer.
Görülüyor ki, bu antlaşma ne birbirine yardım vaat eden bir ittifak, ne birbirlerinin hudut ve hükümranlığını taahhüt altına alan bir garanti antlaşmasıdır. Friderich’in Osmanlı Devleti ile yakın ilişki kurmak istemesinin asıl sebebini bu antlaşmayla net bir şekilde anlıyoruz. Amaç; diğer dost görünen devletlerin Osmanlı ülkesinden faydalandıkları kazançlardan pay alabilmektir.
Bu antlaşmaya göre Prusya;
1-Osmanlı limanlarında gemi işletmek,
2-Tercümanlar bulundurmak,
3-Konsolosluklar kurmak gibi hususları garanti altına almış oluyordu.
Antlaşmadan iki yıl sonra 1763 yılında Osmanlı devleti Berlin’e, daha önce Viyana’ya da gönderilen Ahmet Resmi Efendi’yi Berlin’e sefir olarak gönderir.
Ahmet Resmi Efendi bu yolculuğunu yazıya dökmüştür. ‘Ahmet Resmi Efendi’nin Seyahatnamesi’ isimli eser özellikle o günlerin durumunu ve Türklerin ilk defa Berlin’e gelişlerini anlatması açısından çok önemlidir.
1-ASKERİ İLİŞKİLER :
1760’lı yıllara gelindiğinde Prusya, Osmanlı Devletine iyi bir asker olan Von Zegelini’yi Osmanlının ordudaki reform çalışmalarına yardım edeceği düşüncesi ile elçi olarak gönderdi. Daha sonra siyasi kabiliyeti yüksek olan Von Diyez geldi ve 1790 yılındaki ittifak antlaşmasını hazırlattı ve imzaladı.Bu antlaşma tam bir birleşme ve dostluk antlaşması idi.
Türk ordusuna subay yetiştirmek amacıyla 1789 da Albay Götz, 1791’de iki teğmen gönderilmiştir.
1828 yıllarına gelindiğinde; 1826 yılında Osmanlı ordusundaki yeniçerilerin kaldırılmasından sonra sultan Mahmut yeni ordusunu kurarken Prusya’dan iki öğretmen subay istemiş, Prusya Osmanlı devletini bu isteğini geri çevirmeyerek yüzbaşı Von Anitz ve yüzbaşı Müfling’i göndermiştir.
1836-1839 yılları arası Türk ordusunda askeri müşavirlik yapan Alman mareşal Moltke’den başlayarak bir çok askeri Alman askeri uzaman Türkiye’ye gelmiştir.
1182 yılında harp okulunu ve Türk ordusunu yeni bir düzene sokmak üzere general Golz’un başkanlığında heyet ülkede uzun süre çalışmıştır.
1.a- MOLTKE DEVRİ :
1835 Yılında Prusya ordusunda kurmay yüzbaşılığı yükselen doğuyu tanımak amacıyla İstanbul’a gelerek 4 yıl kalan Moltke; Osmanlı Devletinde askerlik, tapoğrafyacılık, idarecilik alanlarında hizmetler de bulunmuştur.
İleride dahi bir kumandan olacak olan Moltke, Alman tarihinde Bismark’tan sonra yer alacak olan bu mareşal, İstanbul’da kaldığı süre boyunca olayları gerçek boyutlarıyla değerlendirip, olayları değerlendirirken Hıristiyanlık taasubunun altında kalmadan merkeze insanı alarak kudretli yazılar yazmıştır. Yapmış olduğu değerlendirmeler Türk –Alman dostluğu bakımından kayda değer niteliktedir.
1837 yılında yüzbaşı Vinke ve yüzbaşı Fischer’de Osmanlı devletine yetiştirici(öğretmen)sıfatı ile Prusya tarafında gönderilmişlerdir.
Moltke seraskere orduda reform hakkında verdiği fikirler, harita alnında yaptığı çalışmalar sebebiyle dönemin padişahı sultan Mahmut tarafından huzura kabul edilmiş ve kendisine nişan verilmiştir.
1839 senesinde Moltke Prusya’ya geri dönmüştür.
1870 yılında Prusya Fransa’ya karşı zafer kazanmış ve bu zaferin sonunda da Alman imparatorluğu kurulmuştu.Alman imparatorluğunun kuruluşundan sonra Alman şansölyesi Bismark barışçıl bir dış politika izlemiştir.
1.b-GOLTZ PAŞA DEVRİ
Goltz Paşa 1883 tarihinde Albay rütbesiyle Türkiye’ye geldi.Sultan Hamid zamanında ve 1895 tarihine kadar 12 sene Türk ordusuna hizmet etti.
1.c- LİMON VON SANDERS
Türk –Alman dostluğunun en önemli bölümü 1913 senesinde Osmanlı ordusunun yeniden teşkilatlandırılması amacıyla Almanya’dan Limon Von Sanders ve heyetinin getirtilmesidir.
Limon Von Sanders I.orduya kumandan olarak tayin edilmiştir.sanders ve ekibi Osmanlı ordusunun Teşkilatlanması konusunda büyük gayretler sarf etmişlerdir. Özellikle Çanakkale cephesi ve diğer cephelerde bu gayretleri başarı getirmiştir. Ancak Osmanlı devletindeki malzeme kıtlığı bu cephelerde zaman zaman başarısız sonuçlar alınmasında etkili olmuştur.
Büyük Frederich zamanında başlayan dostluk ilişkileri moltke, Goltz, ve Limon Von Sanders zamanlarında artarak devam etmiş. Bu zaman zarfında 400 kadar kumandan, subay, mütehassıs gelmiş ve bunların bir çoğu da Türk vatanında gözlerini kapamışlardır.
2- İKTİSADİ İLŞKİLER
1870 yılından önceki Osmanlı-Prusya dostluk ilişkileri Alman imparatorluğu kuruluşundan sonrada devam etmiştir.Bu işbirliği sadece askeri alanda değil, iktisadi alanda da özellikle demiryolu inşaatı alanında kendisini göstermiştir.
Alman İmparatoru Wilhem 1889-1898 yılları arasında Osmanlı Devleti’ni iki defa ziyaret etmiştir.Ancak Rusya ‘dan çok çekinen sultan Hamid, Rusya’nın Saldırmasında İngiltere ve Fransa’nın desteğini kaybetmemek için alman İmparatorluğu ile açık ve kat’i surette bir ittifak yapamamıştır.Ancak iktisadi alanda ittifaklar en samimi şekilde sürmüştür.
1898’de II.Wilhem’in Osmanlı Devleti’ni ziyaretinde ‘Anadolu demiryolu’ ve ‘Haydarpaşa Rıhtımı’nın yapım hakkı Almanlara verildi.Alman uzmanların 1902 yılında Mezopotamya bölgesinde zengin petrol yatakları bulmasından sonra bu demiryolunun önemi daha da arttı.
1898 yılında, Bağdat demiryolu hattının tamamlanması için Osmanlı Devleti ile Deutsche Bank arasında bir antlaşma imzalanmıştır.Bu antlaşma sonucu kurulan ‘Anadolu Demiryolları Şirketi’ bünyesindeki Türk-Alman ortaklığıyla Bağdat Demiryolu hattı projesi hayata geçirilmiştir.
Türklerin Almanya’daki mevcudiyetleri ve alman ekonomilerine katkıları I.Dünya Savaş’ı öncesinde de görülmektedir.1913 yılında Berlin’de eğitim ve çalışma amaçlı 1301 Türk yaşıyordu.Çalışanların büyük çoğunluğu tütün sanayisinde istihdam edilmişti.
1888 yılında Deutsche Bank’ın kurduğu bir şirket vasıtasıyla Bağdat istikametinde I.Dünya Savaşı2nın sonuna kadar devam eden demiryolu projesi başlamıştı. Başka bir Alman firması Konya-Cumra Ovası’nda sulama tesisleri kurmuş ve tarımsal üretimde reform meselesini Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkarmıştır.
Genelde Türk-Alman iktisadi münasebetleri, Bismark’tan sonra Osmanlı toprağında ekonomik anlamda nüfuz elde etmek isteyen Almanların çabuk zenginleşme hevesleriyle gelişip günümüze kadar gelmiştir.
3- KÜLTÜREL İLŞKİLER
İki ülke arasında kültürel ilişkiler konusunda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir.1845 yılında Leipzig’te Türkiye’yi içine alan Alman şarkiyat kurumu (Deutsche Morgenlandische Gesellschaft) kurulmuştur.
Alman bilim adamları ve teknisyenleri, Osmanlı devleti2nden aldıkları özel izinlerle Türkiye’de arkeolojik araştırmalar yapmışlardır. Arkeolog Henrich Schlimann, Truva hazinelerini gizlice Almanya’ya kaçırırken, Alman mühendis Karl Humann, Bergama Akropoli’ndeki görkemli Zeus Tapınağı’nı hiçbir engelle karşılaşmadan Berlin’e taşımıştır.
1898 yıllarında, yani Bağdat demiryolları projesinin hayata başladığı dönemde İstanbul’da, Edirne’de, İzmir’de, Kudüs’te, Beyrut’ta, Van’da ve birçok Osmanlı ilinde Alman okulu ve hastaneleri açılmış, birçok Türk subayı ve öğrencisi eğitim görmek için Almanya’ya gitmiştir.
1913 yılında Berlin’de sanayi,ticaret, bilim ve teknoloji ile ilgili iki Türk gazetesi yayınlanmıştır.1917 yılında ‘Yeni Türkiye’ (Die nue Turkei) isimli dergi iki dilde de yayınlanmaya başlamıştır.
İki ülke arasında kültürel manada gerek insan gücü gerekse yazılı basın olarak paylaşım tarih boyunca süregelmiştir.İttihat ve terakki Partisi’nin yayın organında Almanca nüshalar yayımlanmış.Bu da iki ülke arasındaki kültürel ilişkileri perçinlemiştir.
SONUÇ
Yaklaşık 800 yıllık bir geçmiş e sahip olan Türk- Alman ilişkileri günümüze kadar uzanan boyutlarıyla da başka manalar kazanarak devam etmiştir.
Türk-Alman halkları 300 yılı aşkın zamandır birbirlerine kurşun sıkmamışlardır.Avrupa kıtasının yaşadığı iki kanlı savaşı da dahil olmak üzere yüzlerce kanlı savaş göz önünde tutulduğunda, Türk-Alman devletleri arasında yüzyıllardır süren barışçıl ilişkilerin, Avrupa siyasi tarihinde istisnai bir durum olduğunu tespit etmek yanlış olmayacaktır.
İki ülke arasındaki ilişkiler genelde dostluk ilişkileri çerçevesinde olduğunu görüyoruz. Bismark’a kadar süren ilişkiler, Bismark’ın doğu sorunuyla ilgilenmemesi sonucu duraklamaya uğramıştır. Ancak, Bismark’ın yönetimden çekilmesiyle, Almanya dış politikasını Osmanlı imparatorluğu üzerinde genelde, ekonomik manada nüfuz kazanmak olarak belirlediğini görüyoruz.
Osmanlı imparatorluğunun hemen hemen her ilinde okul, hastane vb. kurumlar açtıklarını görüyoruz. Bu durum yukarıda belirttiğimiz gibi sadece ekonomik olarak nüfuzlanmak değil kültürel manada da nüfuzlanmak istediklerini gösteriyor.
Dünya’nın, çok da haberdar olmadığı Mezapotamya yer altı zenginliklerinden Alman mühendisleri, dost ülkeleri Osmanlı imparatorluğundan aldıkları özel izinlerle herkesden önce haberdar oluyorlardı.Daha önce yapımına başlanan Bağdat demiryolu inşaatı da bu yer altı zenginlikleri ile önem kazanmış oluyor ve bütün dünya’nın gözü bölgeye dikiliyordu.
Alman ekolünde yetişmiş subaylar ve askerler Türk ordusunda görev yapmışlar.Bu subay ve askerleri yetiştirmek için Almanya’dan bir çok eğitici gelmiştir. Alman ekolünü benimsemiş ve meşrutiyetten sonra başa gelen ittihat ve terakki lideri Enver paşa tam bir Alman hayranı idi.Almanların I.cihan harbinden galip çıkacaklarını düşünüyor ve Rus tehdidinin Almanlar sayesinde ortadan kalkacağını düşünüyordu.Rus tehdidi ortadan kalktığında ise Kafkasya’ya ulaşmak çok kolay olacaktı. Ancak umulan olmadı. Almanya ve yanında savaşa giren ittifak devletleri savaşı kaybetti.
Uzun bir geçmişi olan Türk-Alman ilişkileri, genel manada dostluk ilişkileri içerisinde cereyan eden askeri, siyasi, iktisadi ilişkilerden oluşmaktadır…
KAYNAKÇA
1. Kazım. Karabekir, Tarih Boyunca Türk- Alman İlişkileri, Emre yay,2001,İstanbul
2. Ergün.Aybars,Türkiye Cumhuriyeti Tarihi-1’ Zeus Kitapevi, 2005,İzmir
3.İlber.Ortaylı ,Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, İletişim Yayınları, ,2006, İstanbul
4. http://www.ankara.diplo.de/Vertretung/ankara/tr/Startseite.html s.2
5. Rıfat.Önsoy, Türk -Alman İktisadi Münasebetleri,Enderun Kitabevi,1982,İstanbul
6. Ruhi,Turfan.‘Tarihte Türk-Alman Dostluk İlişkileri’Türk
Alm.Kültür.Der.yay,1980.İstanbul
|